SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3334 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا أَبُو الْأَحْوَصِ حَدَّثَنَا شَبِيبُ بْنُ غَرْقَدَةَ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ عَمْرٍو عَنْ أَبِيهِ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ يَقُولُ أَلَا إِنَّ كُلَّ رِبًا مِنْ رِبَا الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ لَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ أَلَا وَإِنَّ كُلَّ دَمٍ مِنْ دَمِ الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ وَأَوَّلُ دَمٍ أَضَعُ مِنْهَا دَمُ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ كَانَ مُسْتَرْضِعًا فِي بَنِي لَيْثٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ قَالَ اللَّهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ قَالُوا نَعَمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ قَالَ اللَّهُمَّ اشْهَدْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ

 

Süleyman b. Amr; babası (Amr b. el-Ahfas)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

 

Rasûlullah'ı (s.a.v.) Veda Haccmda dinledim. Şöyle diyordu:

 

"Haberiniz olsun, şüphesiz cahiliye faizlerinden olan tüm faizler kaldırılmıştır. Sermayeleriniz ise kendinize aittir. Siz zulmetmeyiniz, zulme de uğramayınız.

 

Haberiniz olsun, şüphesiz cahiliye devrinin bütün kan davaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in oğlu Hâris'in kan davasıdır."

 

Haris, Benî Leys kabilesinde çocuğuna süt annesi aramakta idi. onu Huzeyl öldürdü.

 

Hz. Nebi devamla şöyle dedi: " (Ey Allah'ım!) Tebliğ ettim mi?"

 

Sahâbîler üç kerre: - Evet, dediler. Rasûlullah da üç sefer:

 

"Allah'ım, sen şahid ol" dedi.

 

 

İzah:

Müslim, hacc; Tirmizî, tefsiru sûre (Tevbe); İbn Mâce, menâsik; Dârimî, buyu', menâsik; Muvatta, buyu'; Ahmed b. Hanbel, V, 73.

 

Hadisin Tİrmizî ve İbn Mâce'nin Sünen'lerindeki rivayetleri buradakinden daha uzundur. Ebû Dâvûd'da da hacc bahsinde 1905 numarada geçmiştir.

 

Hadisin buradaki bölümü, Veda hutbesinin bir bölümüdür ve kan da­vası ve faizle alâkalı kısmıdır. Hutbenin bu bölümünün rivayetleri arasında da bazı farklar göze çarpmaktadır. Bunlardan birisine dipnotta işaret edil­miştir. Ayrıca Hz. Nebi (s.a.v.)'in kaldırdığını bildirdiği kan davası, bu rivayete göre Abdülmuttalib'in oğlu Hâris'in kan davasıdır. Tirmizî ve İbn Mâce'nin rivayetleri de böyledir. Ebû Davud'un 1905 numaradaki ve İbn İshak'ın rivayetlerine göre ise bu davanın, Hâris'in değil oğlu Rabîa'nın kan davası olduğu bildirilmektedir.

 

Hattâbî; musannifin, "Hâris'in kanı" şeklindeki rivayetini eie alıp, "di­ğer rivayetlere göre Hz. Nebi'in kaldırdığı ilk kan davası", Abdülmut­talib'in torunu Rabîa'nın kan davasıdır" deyip, İbnü'l-Kelbî'den rivayetle; Rabîa b. Hâris'in cahiliye devrinde öldürülmediğini, Hz. Ömer zamanına kadar yaşadığını ilâve eder. Hattâbî'nin ifadesine göre cahiliye devrinde öl­dürülen Rabîa değil Rabîa'nın küçük kardeşidir. Hadiste kan davasının Hâ-ris'e nisbet edilmesi, kana veli olmasından dolayıdır.

 

Görüldüğü gibi bu hadiste faiz ve kan davasının yasaklandığı belirtil­mektedir. Bir şeyin yasaklanması, onun haram olduğunu gösterir.

 

Hz. Nebi'in; anılan hükmün yerleşmesini temin için, önce amca­larının faiz ve kan davasından başlaması fevkalâde psikolojik bir hadisedir. Çünkü bu âdetler, Araplar arasında asırlardır uygulanan köklü birer âdetti. Bu gibi kökleşmiş âdetlerin sökülüp atılması son derece güçtür. Rasûlullah Efendimiz, önce kendi yakınlarının hakkı olan faizi ve kan davasını kaldır­mak suretiyle, yasağı önce kendi üzerlerinde uygulamış ve hiçbir kimsenin itirazına mahal bırakmadan tatbikini sağlamıştır,

 

Hattâbî, bu hadisin şerhinde değişik bir noktayı ele alıp incelemekte­dir. Hattâbî'nin söylediklerini aynen aktarıyoruz:

 

"Bu hadiste fıkıh acısından şu vardır: Cahiliye hükümlerinden, İslâm devrine kadar gelenler red ve inkâr ile kaldırılır. Kâfir olan birisi, faizle para verse ve parayı almadan müslüman olsa sadece ana parasını ahr, faizi al­maz. Daha önceki yaptıklarını ise İslâmiyet hesaba katmaz. Onların kendi hükümlerine göre yaptıklarının peşine düşmez. Bir kimse kâfirken, dar-ı harp-de adam öldürse sonra da müslüman olsa, kâfirken işlediği bu cinayetten dolayı takibata uğramaz.

 

Kâfir olan karı koca müslüman olsalar, şarap, domuz ve benzeri haram şeylerden olan mehirleri konusunda dava ile bize müracaat etseler; eğer ka­dın, haramdan olan mehrinden almamışsa kendisine mehri misi verilmekle hükmederiz. Ama yarısını almış da yarısını almamışsa, yarı mehir verilmesi­ni emreder, diğer yarısını yok sayarız. Buna göre, eğer yeni baştan bir nikâh kıymak isterlerse, biz mehirde ancak İslâm'ın mubah kıldığı şeylere izin ve­ririz. Ama geçmiş bir şeyse onu ortadan kaldırmaz ve karışmayız. Bu konu­nun tüm hükümleri bu kıyas üzeredir."

 

Bu hadisten; faizin Veda Haccına kadar müslümanlar arasında cari ol­duğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Nebi'in, "İlk kaldırdığım faiz Ab­dülmuttalib'in oğlu Abbas'ın faizidir" buyurması, o zamana kadar Hz. Abbas'ın faiz alacağının devam ettiğini gösterir. Hz. Nebi'in, Abbas'ın faizini daha evvel kaldırıp da bunu Veda hutbesinde ilan etmiş olması da mümkündür.

 

Faizin haram olduğunu bildiren âyetler de Rasûlullah'ın ömrünün son­larına doğru inmiştir. Hatta İbn Mâce'nin rivayet ettiği bir habere göre Hz. Ömer (r.a);"Son inen.âyet, faiz âyetidir. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) bu âyeti tefsir etmeden vefat etmiştir. Siz, faizi de içerisinde faiz şüphesi olan mua­meleleri de terkediniz" demiştir. Ancak Hz. Ömer'in bu haberi en son inen ahkâm âyetleri ile ilgili ols.ı çörektir. Çünkü faizi yasaklayan âyetlerin tümü Veda Haccından önce inmiştir. Halbuki, "Bugün size dininizi ikmal ettim. Size verdiğim nimetleri tamamladım ve size din olarak İslâmiyeti seçtim" mealindeki âyetin [Mâide 3] Veda hutbesinden sonra indiği kesindir.

 

En son inen âyetin; Bakara 278-281, Nisa 177, Tevbe 129 ve Mâide 3'den birisi olduğunda farklı görüşler vardır. Her ne kadar bunlardan, Bakara sû­resinin 278. âyetinde faizin terkedilmesi istenmekte ise de, faizin kötülendiği ve terkinin istenildiği başka âyetler de vardır ve o âyetler, burada işaret edilenlerden daha evvel inmişlerdir.

 

Elmahlı Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili adındaki tefsirinde faizin yasaklanışını (sadeleştirerek aktarıyorum) şöyle anlatmaktadır:

 

"Faizin hükümleri, Rasûlullah'ın Nebi olarak gönderilişinin son-senelerinde ve Mekke'nin fethedildiği sıralarda nazil olmuştur. Hatta bu hü­kümlerin genel tatbikatı ve ilanı Veda Haccına rastlar. Bu sıralarda ise; "Bu­gün size dininizi ikmal ettim..." (Mâide, 5/3) âyeti gereğince İslâm dini ke­male eriyordu. Evvela Âl-i İmran süresindeki: "Ey iman edenler! Faizi kat kat artırılmış olarak yemeyiniz..."[Âl-i İmran 130] âyeti, daha sonra da bu (Bakara, 275-279) âyetler nazil oldu. Bu bize gösteriyor ki, faizin kaldırılması bir ge­lişme, olgunlaşma gayesine mebnidir. Faizin yaygın olduğu bir toplum, he­nüz tekamül etmemiştir ve tekamül etmeyen milletlerden faiz kaldırılama­yacaktır. Dinî ahlâkı yükselmemiş, sosyal yardımlaşması ağızlardan kalple­re geçmemiş, sosyallikleri baskı ve tahakkümden kurtulup kardeşlik dairesi­ne girememiş olan toplumlar faizden kurtulamazlar, kurtulamadıkça da Al­lah'ın rızasına uygun olan ahlakî ve sosyal olgunluğu bulamazlar; kişi ve top­lum çıkarları arasındaki çatışmayı önleyemezler. Herhangi bir toplumda, fa­izsiz yaşanamayacağı hissi çoğalmaya ve faizin meşruiyyetine çareler aran­maya başlanırsa orada çöküş ve cahiliye devrine dönüş başlamıştır..."

 

Hamdi Efendi'nin bu nefis görüş ve açıklamaları devam etmektedir. An­cak biz, kalan kısım konumuzla doğrudan ilgili olmadığı için burada kestik. İsteyen, işaret ettiğimiz yerden okuyabilir.

 

Demek oluyor ki, İslâm'da faizin yasaklanışı Veda Haccından daha ev­vel olmuş fakat umuma ilam Veda Haccı esnasında gerçekleşmiştir. Ancak bu hal, inen âyetlerin hükümlerinin daha önce hiç uygulanmadığına delâlet etmez. Aksine bunun zıddıni bildiren haberler vardır.

 

Sabûnî'nin, Safvetii't-Tefâsir'de, Bahru'l-Muhît'den naklettiğine göre; faizle ilgili olan bu (Bakara 275 ve devamı) âyetlerin inişine sebep şu hâdisedir:

 

Sakîf kabilesinden Amr oğullarının, Muğire oğullarından faizli alacak­ları vardı. Vadesi gelince bu faizi istediler. Bunun üzerine, "Ey iman eden­ler! Allah'tan korkun ve faizin kalanım bırakın..." diye başlayan âyetler in­di. Sakîfliler de, "Bizim Allah ve Rasülü ile savaşacak gücümüz yoktur" dediler, tevbe ettiler ve sadece ana paralarım aldılar.